Merhabalar,
Bu postumda da sizlere minik ama bir çok gezilecek yeri olan Safranbolu'yu anlatmak isterim. Nereye gitmeli, hangi tarihi yerleri ziyaret etmeli, neler almalı gibi kısa ama tam olarak gittiğinizde yapmanız gerekenler olacak bu postta.
İlk önce eski Safranbolu'ya gelip çarşının tam ortasında bulunan Cinci Han'a girmelisiniz. İçeriye giriş kişi başı 1 TL. Aslında ilk içeriye girdiğinizde İstanbul'da Eminönü'nde bulunan hanlara girmiş hissi veriyor. En üst kata yani terasına çıktığınızda Safranbolu evlerini fotoğraflayacağınız en güzel panoromik çekim buradan gözüküyor. Tabi bende kaçırmadım bu güzel manzarayı. İkinci durağımız Hükümet Konağı'ydı . Çarşının içinden geçip, uzun bir yokuş çıktıktan sonra Hükümet Konağı'na varıyorsunuz. Burada da harika bir manzara ve tarihi bir sarı heybetli bir bina sizi bekliyor.
3. durak olarak Hıdırlık tepesi'ne çıktık. Burada yazarken çok kolay ama çıkması o kadar da kolay değil. Baya bir engebeli, eski tarihi kırılmış taşlarla kaplı yokuşlu yolu tırmandıktan sonra Hıdırlık Tepesi'ne varıyorsunuz.
Ama manzaraya ve o yüzünüze esen rüzgara kavuşunca bütün çileyi inene kadar unutuyorsunuz. Hemen fotoğraf makinelerimize sarılıp art arda denklanşöre bastık. Buraya kadar çıkıp yorulmuşken saatler öğleni gösterdiğinden buradaki küçük ama harika manzaralı kafede gözleme yiyip, buranın meşhur gazozu Bağlar'ı bir solukta içtik. İniş yolunun daha kolay olacağını düşünmüşken kaymamak için çok daha yavaş inmek zorunda kaldık. Safranbolu'ya giderken mutlaka rahat, kaymayan spor ayakkabılar giymenizi tavsiye ederim.
İlk günümüz bitmeden bir de burada çok meşhur Yörük Köyü'nü ziyarete gittik. Safranbolu'ya 20 dk uzaklıkta bir köy. Köye adım attığınız andan itibaren mimarı hiç bozulmamış, aynı tip kerpiçten evler sizi büyülüyor. Köy sokaklarında dolaşırken her eve dalıp hayaller kurmanın, o tarihi harika kapılara dokunmanın keyfi bir başkaydı. Ayrıca köyün belli noktalarında köy halkı kendi yetiştirdiği organik ürünleri satıyordu. Aslında bu köye gelmişken Yörük Sofrası'nda gözleme yemek gerekmiş ama bizim karnımız tok diye yiyemedik. Ama siz giderseniz mutlaka yiyin. Çünkü lezzetinden dolayı çok meşhur.
Artık çok yorulmuştuk. Hem ayaklarımızı hem kafamızı dinlendirmek için günün son durağı Efsane Konarı Gölü'ne gittik. Konarı Gölü'nden iki ayrı kaynaktan su çıkıyor. Biri sıcak diğeri de soğuk su kaynağı. Gölün sıcaklığı yaz kış 23 dereceymiş. Bunun dışında gölün ortası için dipsiz bir kuyu diyorlar. Hatta dünya çapında pek çok dalgıç gelmiş, göle dalmışlar ama asla dibini bulamamışlar. Gölün etrafında bir restoran var. Çok nostaljik müzikler çalıyorlar. Burada yemekte yeniyor ama biz yine Bağlar Gazozu içmeyi tercih ettik. Şunu da ekleyeyim; Bağlar gazozunun iki çeşidi var. Biri sade depozito şişe, diğer, ufak limon aromalı şişe. Ben limon aromalıyı pek sevmedim.Diğer sade olan çok güzeldi.
Artık gün bitmiş ve biz çok yorulmuştuk. Çocukluk arkadaşım Safranbolulu olduğundan burada akrabaları vardı. Kuzeni akşam yemeği için bizi evine davet etti. Ama siz akşam yemeği için alternatif olarak kaldığınız otelde veya çarşının içindeki lokantalarda yemek yiyebilirsiniz. Özellikle şurada yiyin diyemeyeceğim çünkü öyle meşhur yemeği ve mekanı yok.
Yemekten sonra eski Safranbolu'da kaldığımız konağa geçip tüm günün yorgun ama mutlu haliyle uykuya daldık.
İkinci gün otelde sıkı bir kahvaltı yapıp yola koyulduk. İlk istikamet Saklı Cennet Taş Değirmen idi. Burası tam bir doğa harikası diyebiliriz. Aşağıya inebilmek için asansör var. Ama bizim şansımıza asansör bozuktu. Yine ayaklarımıza iş düşmüştü. Aşağıya indiğimizde şırıl şırıl akan suyun büyüsüne kapılıyorsunuz. Şelalenin kenarında restoran var. Gayet güzel bir restorandı. Sadece bence çalan müzik bu doğa harikasına biraz fazlaydı.İnsan böyle yerlerde bangır bangır müzik yerine doğayı dinlemek istiyor. Burada da Bağlar gazozunu içip atıştırmalık bir şeyler yedik. Daha sonra kanyonun en son uç kısmına kadar yürüdük. Hatta bir ara yürüdüğümüz yolun bir tarafı uçurumdu. Ama en sonunu da görmek gerekiyordu. Bu ufak maceramızdan sonra belki asansör düzelmiştir umuduyla kontrol ettik. Ama kaçış yoktu ve bu kadar yükseğe tekrar tırmanmak zorundaydık. Birde buradaki değirmen hala çalışıyor. Hatta taş değirmende çekilmiş un satıyorlar.
Şimdi büyük heyecanla beklediğim Cam Teras'a gitme vaktiydi. Cam Teras'a giriş kişi başı 4 TL. Teras 80 metre yükseklikte 110m2 alana sahip Terasın üzerine çıkmadan ayaklarınıza galoş giyiyorsunuz. Tüm cesaretinizi toplayıp minik minik adımlar atarak terasın ucuna geliyorsunuz. Aman Allah'ım bu ne yükseklik derken kafanızı kaldırıp göğe baktığınızda kuşlar gibi özgür olup uçmak istiyorsunuz. Biz gitiğimizde öğle saatini biraz geçiyordu. Kalabalıktan fotoğraf çekmekte zorlandık. Sizler daha iyi fotoğraf çekmek isterseniz ve zamanınız bizimkine göre daha fazlaysa sabah erkenden uğrayın derim.
Artık zamanımız dolmuştu. Dönüş yoluna geçmeden önce buraların meşhur susamsız simitinden bol bol aldık. Hatta döneli 5 gün oluyor ama sabahları buzluktan çıkarıp tost makinesinde ısıtıp kahvaltıda yiyoruz. Sonra iki meşhur lokumcu dükkanı var. İmren ve Safran Tat lokumcuları. Biz ikisinden de lokum ve fındıklı akide şekeri aldık. Birde son olarak burada tahtadan ürünler satan mağazalar var. Tahtadan kaşıklar, tahtadan oyuncaklar, mumluklar ve daha bir çok ürün, bu mağazada da hem anı olsun diye hemde sevdiklerime hediye getirmek için bir şeyler aldım. Durun unutmadan şunu da yazayım; çocukluğumuzun topaçları hala burada çok meşhur. Bir tane almayı unutmayın.
Son olarak bizim zamanımız yetmedi ama sizin daha geniş vaktiniz olursa Bulak Mağarası'na uğrayın derim.
Başka bir yazıda görüşmek üzere,
Yazımı okuduğunuz için Teşekkürler,
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder